bugün

entry'ler (21)

çocukluk meşhur tekerlemeleri

hakkımızı yiyen boz eşek boz eşek:)

dindar bir erkekten hoşlanmak

zinaya yaklaşmayın ayetini buram buram hissettirir ama iş işten gelmiştir.

bir kürdü anlamak

ne var be anlamakta başlığa bak..

nefsini yenmek isteyen oruç tutsun

peygamber(sav) tavsiyesidir.

insan başıboş değildir

evet Allah ihmal etmez mühlet verir.

tesettür türban ve kadın

Başörtüsü günümüzde pek çok tartışmaya neden olan üç kelime: tesettür, türban ve kadın… Her ağızdan farklı bir yorum çıkıyor bu kelimelerle ilgili.. Tesettür ve türban için çağdışı ifadeleri ve bu ikisinin kadının özgürlüğünü kısıtladığı hakkındaki pek çok yorumlar… işte bu ortamda ben de meseleyi farklı bir zaviyeden görmemizi istedim. Tesettür, türban ve bu iki kavramın kadınla ilişkisi nedir? Bu soruyu cevaplayarak işe başlayalım.

Tesettür kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup örtünme anlamına gelmektedir haliyle anadan üryan doğan insanoğlunun örtünmeye ve giyinmeye olan ihtiyacı ile ortaya çıkmış bir kavramdır. Nitekim tesettür denilince akla daha çok kadınların örtünmesi gelmektedir. Bunun nedeni kadınların örtünmesi gereken uzuvların erkeklerinkine oranla oldukça fazla olmasıdır. Bazı kadınların bunu bir kısıtlama ve modernizme aykırı bir fiil olarak görüp kendi tabirleriyle cüretkârca ve özgürce güzelliklerini sergilemelerine karşın işin aslı sanıldığı gibi değildir. Aynı zamanda Kur’anı Kerim’de bizlere verilen bir emir olan örtünme kadınlar için bir kısıtlama gibi görünmesine rağmen aslında onların korunmasını, günlük ve sosyal hayatta daha rahat ve özgür hareket etmesini sağlayan bir düzenlemedir. Peki nasıl?

Kadın zarif yaratılışlı bir varlıktır. Her ne kadar sosyal alanda erkeklerle eşit haklara sahip olsa da fiziksel anlamda eşit olamaz. Kadınların zarif yaratılışı erkeklere hitap edecek, onlara hoş gelecek şekildedir. Bir kadının zinetlerini göstererek sokakta tek başına salınarak gezmesi, sokağın ortasında ağzı sonuna kadar açık ve sahipsiz bırakılan bir kese altının durumu gibidir. Görenlerin zihnini bulandırabilir ve farklı düşüncelere sevk edebilir. Hatta zaten sütü bozuk diye tabir edilen ahlaksız insanların kötü bir fiili gerçekleştirmesine yol açabilir. Essebebu kel fail (sebep olan yapan gibidir) sırrınca hem erkek hem de onu günaha sevk eden kadın günaha girecektir. Bu tür bir durumda bakışlardan, söylenen söz ve yapılan hareketlerden rahatsız olmak istemeyen bir kadının örtünmeye dikkat etmesi gerekir. Peki örtünme nasıl olmalıdır? Bütün vücudu saran uzun bir elbise giymek yeterli midir?

ikinci soruya cevap vererek örtünmenin nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışalım. Cevabımız: hayır… Eğer elbise vücudunuzun şeklini tamamıyla belli ediyorsa bu da örtünme sayılmaz. Vücut şeklini belli etmeyen bir kıyafet giymelisiniz. “Ama öyle hiç güzel görünmüyorum” gibi cümleler sarf ettiğinizi duyar gibiyim. Neden kendinize birkaç soru sormuyorsunuz? Kime güzel görünmek istiyorsunuz? “Kendime..” demeyin. Biraz vicdanınızın derinliklerine indiğinizde o size başkaları için olduğunu söyleyecektir. Peki, neden güzel görünmek istiyorsunuz, güzel görününce ne olacak? Saysınlar, sevsinler diye mi? Güzel görününce sizi daha çok takdir edecek, beğenecekler?! Sesinizde bir farklılık oldu sanki, cevabınız sizi de pek tatmin etmedi. Saygınlık kıyafetle olmamalı, kişilikle olmalıdır. Kıyafete bakarak izzet-i ikramda bulunanlar Nasrettin hoca’nın “ye kürküm ye” fıkrasını hatırlatıyor bana. Onlar aldanmış ve şaşırmış insanlardır. Nefsimizi yenelim, dışa bağımlı olmaktan kurtulalım. Başkalarının ne dediğine bakmadan bir emri yerine getirmenin rahatlığıyla yol alalım ve tesettür konusunu bitirirken örtünmenin geçtiği ayetlerden de bahsedelim ki örtünmenin emir olduğu hakkında tereddütümüz kalmasın:. Ahzab suresi 59. Ayet (mealen):

“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle (evden çıkarlarken) üstlerine vücutlarını iyice örten dış elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp eziyet edilmemelerine en elverişli olandır.”

Gelelim türban konusuna.. Benim tasvip etmediğim bir kelime bu aslında… Nitekim türban Hindistan’da erkeklerin başına taktığı bir giysi türüdür. Türkiye’de tanınmış bir bayan olan Emine Beder’in başına taktığı bir türbandır. Başörtüsü ifadesi en doğru olan… Saçı neden örtüyoruz? Saçın bir etkileyiciliği var mı ki? Şampuan reklamlarında bakımlı saçlardan etkilenildiğini görmüyor muyuz? Hem saç kadının güzelliğini daha çok ortaya çıkarmıyor mu? Evet, saçın da bir etkileyiciliği var. Bu yüzden kadının saçının da örtülmesi istenmiştir. Bu da Nur suresi 31. ayette geçmektedir.

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”

Kadın o kadar güzel yaratılmış ki kötü gözlerden gizlenmelidir. Eşinin yanında tüm zinetlerini, güzelliğini sergilemeli ama yabancıların yanında göz alıcı parıltısını saklamalıdır. Aslında bu durum islamiyette kadının ne kadar kıymetli ve korunmaya muhtaç olduğunu göstermektedir. Örtünmek bizler için hem bir gereksinin hem de emirdir.

Fatma Ulusoy’un yazısı…

insansanız edepli başlık açın esfeli safilinler

şu sözlükte fitratını kaybetmiş zavallı insan müsveddelerine bir uyarıdır.

kulluk bir stajdır

evet mahiyete yerleştirilmiş istidadın her an ilim ile yenilenen, ubudiyet toprağında, islam suyu ile imanın ziyasının neşvü nema bulmasıdır, bir süreçtir.

oruç tutmanın faydaları

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَ بَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَ الْفُرْقَانِ

“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan
ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.”

(Bakara Sûresi, 2:185.)

BiRiNCi NÜKTE

Ramazan-ı şerifteki savm, islâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir.
Hem şeâir-i islâmiyenin âzamlarındandır."

Şeâir: Alâmet; islâmın alâmeti olan şeyler, manalarına geliyor. Bilmediğimiz bir batı ülkesine gittiğimizde, orada birinden gördüğümüz islamı direkt anımsatan hareketler islam şeairi oluyor. Namaz, oruç gibi. Mesela en büyük islam şeairlerinden birisi Namaz dır. Dünyanın neresinde olursa olsun namaz kılan birini görürsek, o bize sadece islamı anımsatır. Bunun gibi ezan, minare, besmele, (Birinci Sözde de islam nişanı olarak geçer.) selam da islamın büyük şeairlerindendir, Yani şeair-i islamiyenin azamlarındandır. Ve bu şeairler tebliğ vazifesi görmesi hasebiyle de dikkat çekicidir.

Mesela Ramazan ayında bir ordu misali Oruç tutan tüm Müslümanlar bu tebliğ vazifesine büyük katkıda bulunuyorlar. Adeta bir ay boyunca tüm dünyanın ilgi odağı oluyorlar. Üstad Hazretleri Risale-i Nurlarda "Bizler hakaik-i islamiyenin kemalatını efalimizle izhar etsek, sair dinlerin etbaları, fevc fevc kıtalarla islamiyete dehalet edeceklerdir." sözüyle bizlere lisan-ı hal diliyle yaptığımız, fiilen işlediğimiz islami güzelliklerin, ne kadar mühim sonuçları olabileceğini gِösteriyor. Ve bu fiiller islamın büyük şeairlerinden de olursa; (ORUÇ GiBi) neticenin bu cümledeki gibi olması kaçınılmaz oluyor. Müslümanların bu şeairleri uygulaması sonucunda islama girenlerin sayısının hiçte az olmadığını görüyoruz. Çünkü aşağıdaki ifadelerden de anlıyacağımız gibi her bir şeair başlı başına bir hocalık, muallimlik vazifesi görüyor, tebliğ rolünü üstleniyor. Şeairleri hal diliyle gösteren Müslüman kardeşlerimiz de bu rolü üstlenmede büyük katkı sağlıyorlar.

Şimdi Lemeattaki şu ifadelere bir göz atalım.

"Bir zâtı gördüm ki yeis ile müptelâ, bedbinlikle hasta idi.
Dedi: Ulemâ azaldı, kemiyet keyfiyeti. Korkarız, dinimiz sönecek de bir zaman.
Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, iman-ı islâmî de sönemez.
Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar hükmünde her an Olan
islâmî şeâir, dinî minarat, ilâhî maâbid, şer’î maâlim itfâ olmazsa, islâmiyet parlayacak an be an.
Herbir mâbed bir muallim olmuş,tab’ıyla tabâyie ders verir.
Her maâlim dahi birer üstad olmuştur;onun lisan-ı hâli eder telkin-i dinî; hatasız, hem bînisyan."
Herbir şeâir bir hoca-i dânâdır; ruh-u islâmı daim enzâra ders veriyor."

işte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri,
hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine,
hem insanın hayat-ı içtimaiyesine,
hem hayat-ı şahsiyesine,
hem nefsin terbiyesine,
hem niam-ı ilâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.

Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde hâlk ettiği
ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada (“Umulmadı‎k yerlerden.”Talâk Sûresi, 65:3)
bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini
ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor.
insanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde,
o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.

Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer.
Sultan-ı Ezelinin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi
bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı,
vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar.

Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?

Allah'ın cc. bizlere yapmamızı emrettiği ibadetlerin hiçbirisi yoktur ki onlarda birçok hikmet olmasın. Her ibadette Rabbimiz sayısız hikmetler gözetmiştir. Tutmuş olduğumuz Ramazan Orucu'nunda sayısız hikmetleri elbette var. Bu hikmetlerden Allahın Rububiyeti noktasındaki hikmeti üzerinde duralım inşallah.

RUBUBiYET : Cenâb-‎ Hakk‎n her zaman, her yerde ve her mahlûka muhtaç olduğu ş‏eyleri vermesi, onu terbiye etmesi ve idâresi alt‎nda bulundurmas‎ı vasf‎ı.

Cenab-ı‎ Hak ‏şu gördüğümüz yeryüzünü öyle bir tarzda yaratmış‎t‎ır ki; bir cihetle tüm varl‎klar‎n istifade edebileceği geniş‏ ve büyük bir sofra hükmüne getirmi‏ş. Öyle bir sofra ki; bütün canlı‎ türleri o azim sofradan istifade ediyor ve her nevin, her tür canl‎ın‎ın o sofradan kendine uygun rı‎z‎ıklar‎ı bulmas‎ı mümkün. Mesela Allah bir ku‏şu yaratı‎rken onun terbiyesi, idaresi için gereken en uygun rı‎zk‎ı da yaratmay‎ı ihmal etmemiş‏. Ar‎ıy‎ı yaratm‎‏ış, çiçeği de yaratm‎‏ış. ineği yaratmış‎‏, otsuz b‎ırakmamış‎‏. Her canl‎ın‎ın ne ihtiyac‎ı varsa, onu yarat‎ırken onun ihtiyac‎ı olan ş‏eyleri de beraberinde halketmiş‏. Hepimizin havaya ihtiyac‎ var ve yaş‏ad‎ığım‎ız dünyada da hava var. Suya ihtiyac‎ım‎ız var, dünyada su da var. Yani ş‏u koca yeryüzü hepimizin idaresi ve terbiyesine gereken r‎ız‎ıklarla dolup taşı‏‎yor. Cenab-‎ı Mevlam bu r‎ız‎kılar‎ı tam ihtiyacı‎mıza uygun ş‏ekilde ve zaman da yarat‎ıyor. Karpuza en çok ihtiyaç hissettiğimiz mevsim yaz ve onu yaz mevsiminde yarat‎ıyor. K‎ış ortası‎nda yaratm‎yor. Bu suretle bizlere Rububiyetindeki mükemmelliğini, bilerek, görerek, hikmetle herşeyi yaptığını, Rahmaniyetini, Rahimiyetini, merhametini, ‏şefkatini, r‎ız‎ıkland‎ır‎ıc‎ılığın‎ı gِösteriyor.

Evet Allah‎'ın nimetleri hep gِözümüzün önünde, sebeplere taksim edilmeyecek kadar da aş‏ikar asl‎ında. Çünkü ihtiyaçla, ihtiyaç sahibi arası‎nda bir uygunluk var. ihtiyaç sahibini bilen aynı‎ zamanda ihtiyacı‎nı‎n ne olduğunu da biliyor, gِörüyor. Bunu mü‏şahede edebiliyoruz. Yukarı‎daki örnekler sadece bir kaç‎ı. Peki bu yeryüzü sofras‎nı‎n en mü‏şerref misafirleri olan insanlar, bu nimetlerin ne kadar fark‎ındayı‎z. Bütün mahlukat kendine uygun hamd-ü senas‎ın‎ı Rabbine dile getirirken, insanlar‎ın bundan çoğunlukla uzak kald‎kları‎n‎ı gِörüyoruz. Hatta bu sofranı‎n daha da k‎ymetli misafirleri olan Müslümanlar‎ın dahi, bu nimetlerden gaflet içinde olduğunu gِörüyoruz.

Mesela inek süt veriyor, sütü ineğin iyi beslenmesinden biliyoruz. Arı‎ bal yap‎ıyor, bu sene çiçek çoktu diyoruz. Birisi bize sevdiğimiz bir yiyecek ya da bir hediye verse, ona minnet ediyoruz, onu tek sebep olarak gِörüyoruz o nimetin bize ula‏şmas‎ında. Halbuki o sebepler ancak araç‎ olabilirler. O sebeplerin arkas‎nda iş‏leyen bir el vardı‎r. Sebepleri tanzim eden Biri vard‎r. Bir Müsebbib vardı‎r. Bizler zahire gِre hükmettiğimizdendir ki; bize en son hangi elle gelmiş‏se bir nimet, nimeti ondan biliyoruz, gaflete düş‏üyoruz. Birinci Sِözde de geçtiği gibi; "Bir padi‏şah‎ın k‎ymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adam‎ın ayağını öpüp, hediye sahibini tan‎ımamak ne derece belahet ise; öyle de, zahiri mün'imleri medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakiki'yi unutmak, ondan bin derece daha belahattir"

Evet bizler bu veciz ifade de olduğu gibi, k‎ıymettar hediye kimden gelmi‏şse tabiri caizse onun ayağın‎ı öpüyoruz. As‎ıl hediyeyi göndereni aklı‎mı‎za bile getirmiyoruz.

işte Ramazan-ı‎ Şerifteki Oruç bizleri bu gafletten uyandı‎r‎ıyor. Gün içerisinde midemizin yemeğe, suya artan ihtiyac‎ı, Rabbimizin nimetlerini hatı‎rlamamı‎za ve onlar‎ın k‎ymetlerini idrak etmemize vesile oluyor. Allah'ın Rububiyetinin faaliyetlerini ihtar ediyor bize orucumuz. iftar vaktinde tüm Müslümanlar bir ses bekliyor, bir i‏şaret bekliyor ayn‎ı orduya has bir nizam içinde. Tüm ordu külli itaatini sunuyor Padi‏şah‎ına, umumi ve azim bir ubudiyet içerisine giriyoruz. Tüm islam alemi bir sofra etraf‎nda toplanmış‎‏, Rabbinin emrini bekliyor hissini yaş‏atı‎yor insana. iftara yakı‎n o dakikalarda sofranı‎n ba‏‎şında beklemek Sünnettir. Biz o sünneti ya‏şarken aynı‎ zamanda o nimetlerin nereden geldiğini anlama f‎rsat‎ın‎ı bulmuş‏ oluyoruz. Nimetlerin gerçek anlamda fark‎ına varma f‎ırsat‎ı buluyoruz.

Dü‏şünelim; Senede bir defa Ramazan ay‎ı olmasa, ne zaman oturup o nimetleri bize vereni dü‏şünüp hamdini yapar‎ız, ya da bunu ne kadar yaparız ? Ne kadar tefekkür ederiz o nimetleri vereni ? "Acaba bِöyle ulvî ubudiyete ve ‏şeref-i keramete iş‏tirak etmeyen insanlar, insan ismine lây‎ık m‎ıd‎ırlar?"

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

oruç tutanın fakirin halinden anladığı yalanı

(bkz: https://youtu.be/8UKvuS_QfXs

orucun sağlığa faydalı olduğunu iddia eden doktor

ORUÇ TUTMANIN BiLiMSEL FAYDALARI

Tıp uzmanları diyor ki: “Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir.
Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar.

Kişi oruçlu iken karaciğer 3-5 saat istirahat eder, gıda depolama işine bir müddet ara vermiş olur.
Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalb rahatlar.

Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan bazı hastalıklara, bilhassa damar sertliği olanlara oruç tutmak iyi gelmektedir. Oruç iken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir. Zekat, malın kiridir. Zekat veren, malını kirden koruduğu gibi, oruç tutan da vücudun zekâtını ödemiş, hastalıklardan onu korumuş olur

Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtıysa oruçtur) buyurmuştur. (ibni Mace)

Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. Orucun, sabır, şükür, nefis terbiyesi gibi diğer ibâdetlerle de irtibâtı vardır. Az yiyenin vücûdu sıhhatli olur.
Hadîs-i şerîfte;

“Oruç tutan sağlıklı olur” buyuruldu. (Taberânî)

Açlık, günâh işleme arzûsunu kırar, kötülük etmeye mâni olur.

Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, acın hâlini bilmez.
Çok yiyen sert ve katı kalpli olur.

Hadîs-i şerîfte;

“Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin” buyuruldu. (imâm-ı Gazâlî)

Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uyku ile geçtiği için, o kişi, dünyâ ve âhiret kazancından mahrûm kalır.

sizce neden evlenilir

1- Evlenmeyi ve aile içinde yaşamayı cihat gibi görmek gerekir. Allah Teala’nın namazı emrettiği kadar nikâhlanıp iffeti korumayı ve Ümmet’i büyütmeyi emrettiğine de iman etmek şarttır. Evliliği basit bir cinsellik ya da iş dönüşü yemeği hazır bulma mantığıyla ele alan geri kalmış anlayıştan uzak durulsun.
2- Herkes dengi ile evlenmelidir. Denklik her şeyden önce hayata bakış tarzında olmalıdır. Sonra da beden uyumunda ve maddi/manevi imkânlarda aranmalıdır. Uçuk farklara rağmen yapılan evlilikler olumlu sonuç vermeyebilir.
3- Bir evlilikte erkeğin maddi durumu hiç konuşulmamalıdır; eğer erkek Allah korkusu ile yaşayan biri ise eşini Allah’ın emaneti olarak göreceği için onu koruyacaktır, kendi rahatından çok onun rahatını düşünecektir. Eğer Allah korkusu ile donanmış değilse hangi servet onu dizginleyebilir ya da sürekli elinde kalabilir? Akıllı olmaya mecburuz. Erkekte Allah korkusu, islam’ı dava olarak görme anlayışı aranmalıdır.
4- Kadın adayında da cinsellik yeteneği ve bedenine bakma becerisi aranmalıdır. Eşine karşı sürekli taze kalabilen, doğurmayı üstünlük gören, bir beş değil Allah’ın lütfettiği kadar doğurmaya hazır olan kadın mücahide kadındır. O, her türlü mehirle evlenilmeye değer bir kadındır. Kadında aranacak ilk şey cinsellik yani eşini bütün dünya kadınlarından müstağni tutacak idrak olmalıdır. Kuru bir kıskançlıkla kuma düşmanlığı yapan kadın yerine eşini Havva’nın bütün kızlarından müstağni kılacak kadın kadındır. Yani kadınlığın reklamını yapan kadın değil kadın olan kadın olmalıdır.
5- Mobilya dükkânı gibi ev yerine kütüphane gibi ev düşünülmelidir. Eş adayları evlerinin iki özelliğini görüşmelidirler. Birinci olarak, kütüphane gibi kullanılacak ve kitaba engel olan TV ve benzeri ne varsa ondan uzak kalınacak bir ev. ikincisi de, çocuk parkı gibi kullanılacak bir evdir. Çok çocuk ve çocuklar için bir eğitim merkezi durumunda ev tasarlanmalıdır.
6- Bir evliliğin en önemli bereket kaynağı iki tarafın da ebeveyn duasına mazhar olmasıdır. Anne babalar muhakkak rızaları alınarak bu işe karıştırılmalıdırlar. Onların çizdiği bir çizgi aranmasa bile gönülleri yapılmalıdır.
7- Hiç kimse kemal sıfatı taşımaz. Bilhassa gençlerin, ilk evlilik yapanların aldanma, duygusallığın etkisinde kalma oranı yüksektir. Bu açığı, ehil kimselerle istişare ederek kapatmalıdır evlilik adayları.
8- Evlilik için en uygun yaş ve zaman gerektiği zamandır. Okul, iş, aş gibi sebeplerle asla evlilik geciktirilmemelidir. Önce evlenilmeli sonra hacca gidilmelidir.
9- Evlilik sürecinde ve evlendikten sonra şeytanın ve şeytana hizmet edenlerin etkisinde kalmadan yaşamanın tedbirleri muhakkak alınmalıdır. Sünnet’e uygun bir evlilik ve ev, batıl ehlinin taklit edilmediği, dünyalık ziynet ve mobilyanın abartılmadığı, yatak odasının en muteber oda tutulduğu, anne babanın ihmal edilmediği, yeme içme ve benzeri ihtiyaçlarda israfa kaçılmadığı, bakara ve Âl-i imran surelerinin okunduğu, fıkıh bilgisinin canlı tutulduğu bir ev ve evliliktir.
10- Hiç bir evlilik, sorunlardan muaf değildir. En mübarek insanların bile evlerinde sorunlar olmuştur. iyi bir evlilik, sorun beklemeyen ama sorunlara karşı zihnen hazır olunan evliliktir. istişare ile ve Kur’an’ımızın gösterdiği çizgi üzerinden sorunları çözmeye hazır olmak gerekir.
11- Kur’an’ın gösterdiği yollardan biri ve hatta en önemlisi, iyi bir aile, iyi bir ev için Allah’a yalvarmaktır. Allah’ın anıldığı evlerin, mücahit müttaki çocukların sahibi olmak için dua etmek, duaya sarılmak şarttır.
Allah’tan bizi müttakilere imam yapmasını niyaz ederiz.

sakalsız erkek vs sakallı erkek

sakallı erkeklerin daha yakışıklı olduğu bir gerçek bence.

hz muhammed in en güzel sözleri

zorlaştırmayınız kolaylaştırınız, nefret ettirmeyiniz sevdiriniz .

rte şu anda ne yapıyor

inşaallah benim burada ki hatam ne yanlışım ne diye düşünüyordur. üslubunu yumuşatır da çıkar meydanlarda.

akp nin iktidarının bittiği gün

böyle bir gün yoktur inşaallah. izin verilmeyecektir. yeter ki saadetliler AKP yi satmasın

chp nin tek başına iktidar olması

emanet oylar ile olabilir. dalga geçiyorum.

recep tayyip erdoğan

aşırı öfkesine rağmen bu ülkeyi ciddi manada eziklik psikolojisinden kurtarmış ve maalesef son zamanlarda çizgisinden biraz sapma yaşamış vatan evladı. severim yinede kendisini.

hastası olunan sözler

Güzel bakan güzel görür. Güzel gören hayatından lezzet alır.

akp chp hdp koalisyonu

3 başlı ejderhanın mitolojiden fırlayıp meclise balıklama dalacağı cidal koalisyonu..